14 Ağustos 2016 Pazar

"TARİH BÖYLE BÜYÜK BİR MÜNAFIK GÖRMEDİ"


         A. Ahmet Denizolgun(Cemaatin lideri), Erdoğan hakkında  “Tarih böyle büyük bir münafık görmedi.” demiştir. Televizyonda Erdoğan çıkınca yurtlarda televizyon kapatılır ya da kanal değiştirilir. Bir keresinde canlı yayında Erdoğan konuşma yapıyordu, inadına bütün pencereleri kapıları açtım ve son ses verdim. Bunun için hocalar tarafından çapraz sorguya çekildim ve temizlik yapıyordum camları açtım haberlerde çıktı özel olarak onu açmadım diyerek geçiştirmeye çalıştım. Bunun üzerine kanalı değiştirmediğim ve yüksek sesle televizyon izlediğim için fırça yedim.

            Seçim zamanlarında sohbetler düzenlenir ve herkesi AKP'ye oy vermemeleri için uyarırlar. Hangi partiye, kime oy verileceği  seçim günü veya önceki gece cemaat mensuplarına bildirilir. Bildiğim kadarıyla idarecilere ve güvenilen cemaat mensuplarına mesaj atılır, onlar da sözlü olarak diğer cemaat mensuplarına haber verirler. Yapılan işin öneminden dolayı ihtiyatlı davranır ortalıkta bağıra çağıra şuna oy verilecek demezler. Ayrıca süleymancılar hiçbir siyasi otoriteyi, devleti tanımazlar.
          Süleymancılara göre Recep Tayip Erdoğan şefaati inkar eden din düşmanı münafığın tekidir. Erdoğan islamı yıkmak için batılı güçlerin desteklediği, eğittiği bir truva atıdır.


SÜLEYMANLI İMPARATORLUĞU


            Süleymancılar'ın Süleyman Hilmi Tunahan'ın mehdi olduğuna inandıklarını, kendilerini de Mehdi'nin ordusu olarak tanımladıklarını yazmıştım. Şimdi bunun gibi Süleymancılar'da olan saçma sapan bir anlayıştan bahsedeceğim. Süleymancılar'ın lideri Arif Ahmet Denizolgun'dur. Süleymancılara göre A.Arif Denizolgun Emir-ül Mü'minîndir. Yani Süleymancılar liderlerine islam halifesi diyorlar. Süleyman Hilmi Tunahan, A.Ahmet Denizolgun ile manevi bir iletişime geçmekte ve ona talimatlar vermektedir. Süleymancılara göre A.Ahmet Denizolgun, Mehdi Ali Rasul olan Süleyman Hilmi Tunahan'ın dediklerini yerine getiren, uygulayan, Allah tarafından seçilmiş bir memurdur. Yani kısacası Süleyman Hilmi Tunahan mehdidir ve onun kız tarafından torunu olan A. Ahmet Denizolgun'da islam halifesidir. Bugünlerde Fethullah Gülen'in mehdiliği revaçta. Halifelik alanında ise adını çokça duyduğumuz IŞİD'in lideri Ebubekir Bağdadi var. Ebu Bekir Bağdadi de A.Ahmet Denizolgun gibi kendisini islam halifesi zannediyor.

 Süleymancıların bunlara benzer bir inanışı daha var. Onlara göre geçmişte Selçuklu, Osmanlı vardı şimdi ise Süleymanlı var. Kendilerine “Süleymanlı” derler. Türkiye Cumhuriyeti devletini kabul etmezler, hiçbir siyasi otorite kabul etmezler. Süleymancılar kendilerine “Süleymancı” denmesinden nefret ederler. Kendilerine Süleyman Hilmi Tunahan'ın Talebeleri ve Süleymanlılar derler.

 Osmanoğulları'nın kurduğu Büyük Osmanlı İmparatorluğu medeniyet timsalidir. Ancak Süleymancıların, Süleyman oğullarının kurmayı amaçladığı “Süleymanlı İmparatorluğu” Osmanlı'ya hiç benzeyecek mi bilmiyorum.
 Osmanoğulları'nın kurduğu Büyük Osmanlı İmparatorluğu medeniyet timsalidir. Ancak Süleymancıların, Süleyman oğullarının kurmayı amaçladığı “Süleymanlı İmparatorluğu” Osmanlı'ya hiç benzeyecek mi bilmiyorum.

 Fethullah Gülen ve Ekibi'nin amacı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmekti. Ama Süleymancılar Cemaatinin amacı kendi düşünceleriyle şekillenmiş İmparatorluk kurmak. Ben Süleymancıların bu beyin kullanmadan ürettikleri düşüncenin bize Fetö'den çok daha büyük zarar vereceğine inanıyorum. Yorum yine de sizin...

10 Ağustos 2016 Çarşamba

HASAN MEZARCI VE GÜLEN'İN YOLDAŞI YENİ MEHDİMİZ: SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN

Süleymancılara göre Süleyman Hilmi Tunahan mehdi aleyhisselamdır ve ona tâbi olanlar kurtulurlar. Süleyman Hilmi Tunahan, Hz. İsa Aleyhisselam'a yeryüzünde namaz kıldırmış, Deccal'i öldürmüştür. Süleymancıların deccali Mustafa Kemal Atatürk'tür. Atatürk'ü yaptığı çirkin işlerden dolayı uzun süre işkence ederek, acı çektirerek, şiddetle ve feci şekilde öldürmüştür. Bunun için Atatürk kurbanlık hayvanların kesilirken çıkardığı seslere benzer böğürtüler çıkarmıştır. Atatürk'ün etrafındakiler, insanlar bu çirkin sesleri duymasınlar, Atatürk'ün gerçekte kim olduğunu öğrenmesinler diye Atatürk'ün sesini bastırmaya çalışmışlar, onu bir kayığa koyup boğaza açılmışlar buna rağmen o kadar acı çekiyormuş ki çıkan sesi halk duyuyormuş. Hal böyle olunca iş makinaları , traktör gibi şiddetli ses çıkaran şeylerle Atatürk'ün sesini bastırmaya çalışmışlar. Ancak ne yaptılarsa başarılı olamamışlar, en sonunda siren çalarak Atatürk'ün sesini bastırmışlar. Bugün 10 kasımda çalan sirenlerin kaynağı bu olaydır. Süleymancılar mehdi aleyhisselamın ordusudur ve şeriât-ı muhammedî'yi yer yüzünde hakim kılacaklardır.
Süleymancı mitolojisinde Süleyman Hilmi Tunahan, Mehdi(A.S)'dir.Ve onun evlatları,ona intisab edenler de Mehdi Aleyhisselamın ordusudur.Halbuki gerçek Mehdi , Abdullah Oğlu Muhammed Mehdi Aleyhisselamdır.Peygamber Efendimiz: "Siz yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduracaksınız! Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğunda Allah,benden ismi benim ismim,babasının ismi babamın ismine uygun olan bir adamı gönderir.O adam yeryüzünü doğruluk ve adaletle doldurur.Sizin aranızda yedi ya da sekiz çok çok doku yıl kalır." (Taberani Evsad,8321) buyuruyorlar. Süleyman Hilmi Tunahan'ın aramızda kaldığı yıl ve ismi Mehdi Aleyhisselam'dan farklıdır.Ayrıca bugün dünyanın adalet ve doğrulukla ne kadar dolup taştığı tartışılır.Mehdilikle ilgili pek çok hadis vardır ve hiçbiri Süleyman Hilmi Tunahan'dan bahsetmez.

Memleketimizde ki cemaatlerin neredeyse tamamının bir Mehdisi vardır.Söz gelimi Fetullahcılara göre Fetullah Gülen Mesihdir.Nurculara göre Said Nursi Mehdi'nin öncülü, hazırlık Mehdisi'dir.Bu konuyla yakından ilgili olarak bir de Deccal meselesi vardır ki o daha bir acayiptir.Hadis-i Şeriflerden anladığımız kadarıyla İsa Aleyhisselam'da yeryüzüne inecek ve ya Deccali öldürecek yahut Deccali öldürürken Mehdi Aleyhisselam'a yardım edecektir.Bizim cemaatlerimizin de birer Mehdisi olduğuna göre hepsinin de birer Deccali olmalı.Süleymancılara göre Deccal,Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Mustafa Kemal'in İslam dinine zarar verdiği aşikardır.Ancak Deccal midir değil midir onu Hadi-i Şerifler ve Kur'an ışığında olmak kaydıyla sizlerin idrakine bırakıyorum.Süleymancıların Deccali Atatürk'tür ve onlara göre Süleyman Hilmi Tunahan (Mehdi), Atatürk'ü (Deccal) bağırta bağırta öldürmüştür.İnsanlar Deccalin sesini duymasın diye siren çalınmıştır.Bugün Atatürk ölüm yıldönümünde anılırken siren çalınır.İşte Süleymancılara göre o sirenin sebebi Süleyman Hilmi Tunahan'ın Atatürk'ü öldürürken bağırtmasıdır ;Mehdi olan Süleyman Hilmi , Deccal olan Atatürk'ü o kadar azab ederek öldürmüştür ki Atatürk çok çirkin sesle bağırıp çağırıp feryad etmiş,bu ses de siren çalınarak gizlenmiştir.Aman Kemalistler duymasın!
Ayrıca Süleyman Hilmi Tunahan Mehdi Olduğu için ona tabi olmak ve itaat etmek Farzdır.Ona tabi olanlar Transit geçiş yapıp cumburlop cennete gitmektedirler.Bizzat kendim bir Hocadan şunu duydum: "Bizim gemimize binen Cennet-i Adnin iskelesinde iner." Adn cenneti en yüksek derecedeki cennettir,Ruyetullah o cennettekilere olacaktır.Yani Süleymancı gemisine bindiğiniz takdirde vip olarak cennete giriş yapıyorsunuz.Siz siz olun bu gemiden uzak durun zira bu gemiyle Karaköy'den Haydarpaşa'ya bile gidilmez.Allah korusun boğaza gömülürsünüz Firavun gibi !!!
Arkadaşlar Süleyman Hilmi Tunahan Mehdi falan değildir. Eğer ki bir Süleymancı Süleyman Hilmi Tunahan'ın mehdi olmadığını kabul ediyorsa onunla uğraşmayın. Ancak onların yurtlarında kaldım. Ve onlar Süleyman Efendiye mehdi diyorlar. Bu apaçık bir sapıklıktır. Bu ülke çok mehdi gördü, Fethullah Gülen namussuzuna mehti dediler, Hasan Mezarcı ben mehdiyim dedi. Ama bunların hiçbiri Süleymancılar kadar tehlikeli değiller. 


MEHDİ'NİN ORDUSU: SÜLEYMANCILAR


                                   MEHDİ’NİN ORDUSU
       Ben Anadolu'yum...Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum, Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Kökünden sökülüp bir daha dallanır, budaklanır korkusuyla namertçe yakılan ulu çınarın külleri arasından cömertçe medeniyet filizlerini yeşerten Anadolu...
      Hiçbir şey ihanet kadar bağrını yakamaz Anadolu'nun. O cömerttir, fedakardır, iste canını verir fakat vatanını, asla. Suyunu verir sana, kendi yemez elindeki ekmeğini verir, büyü ister, oku ister...
Büyü de çınar ol, oku da medeniyet ol; adaletinin gölgesi zulümle kavrulanlara nefes aldırsın. Mert ol dikil karşısına zalimin. Amma sakın ola ki namert olma, zalim olma, hain olma; olursan kükremiş sel gibi seni çiğner aşar Anadolu.
     Bu vatanın suyunu içen, Anadolu'nun ekmeğini yiyen; mert olmak yerine namert olan, zalim olan, hain olan; milletin uçağıyla, tankıyla milleti vuran alçakların üzerine kükremiş sel gibi aktık, Hamdolsun onları aştık. Ey Anadolu bu hainleri, bu zalimleri, bu nankörleri bir daha asla unutma! Bunlara ve bunlar gibi olanlara cömert olma; onlara yalnızca hak ettiklerini ver!
     Anadolu'nun içinden ırmak geçen şirin bir kasabasında ilkokulun en üst katı... Terzinin, manavın ve bakkalın oğulları açık pencerenin önündeki öğretmen masasının etrafında oturmuş konuşuyorlar:
Terzininki:
- Cennete gideceğinizi bilseniz bu camdan atlar mısınız? Ben atlarım.
- Ben senden önce atlarım. Ne uğraşacağım Salih hocayla, onun çarpım tablosuyla?
Bakkalın oğlu pencereden dışarı bakıyordur; okulun en üst katı, zemin de beton atlamak yürek ister:
- Ya hemen ölmez de can çekişirsek ne olacak ? Atlar atlamaz öleceksek ben de atlarım.
     Neyse ki hiçbiri liseyi bitiremese de pencereden atlamadılar. Baba mesleklerine devam ediyorlar. Peki ya siz cennete gideceğinizi bilseniz pencereden atlar mısınız?
    Biri size gelse dese ki “ Sana şu pencereden atla dediğimde hiç tereddüt etmeden atlarsan direk cennete gidersin, tereddüt ederek atlarsan sorgusuz sualsiz cehennemliksin!” Güler misiniz, tereddütsüz pencereden atlar mısınız, yoksa küfür mü edersiniz? Bu memlekette pencereden aşağı atla diyebilecek insanlar olabilir, bunu da hiç yadırgamam. Ama canımı sıkan şey kendilerine pencereden atla denildiğinde pencereden atlayabilecek milyonlarca insanın olması. Ben de atlayayım siz de atlayın, hep beraber pencereden atlayalım tabi cennete gideceksek. Hadi atladık diyelim şöyle bir güzel de hani kahraman gibi öldük. Münker ve Nekir' e de kardeş biz direk cennete gidecektik, bir yanlışlık olmasın?  dediğimizde onlar da burada soruları biz sorarız derlerse ne yapacağız? Manyağın biri gelip pencereden atlayın cennete gideceksiniz dediğinde insanlar buna neden inanıyorlar anlayabilmiş değilim. Fethullah Gülen'in mehdi olduğuna, onun dediklerini yapınca cennete gideceklerine inanan ahmaklar hem dine hem ülkeye ne kadar zarar verdiklerinin farkında değiller. Din kisvesi adı altında yapılan onca pisliğe rağmen yaptıkları işlerin Allah'ın dinine hizmet etmek olduğunu zanneden insanlar olduğu müddetçe biz daha çok sıkıntı çekeriz. İnsanı insan yapan şey aklıdır, zekasıdır bi zahmet bunları kullanın be kardeşim. İslam'ın kaynağı kur'an'dır, Sünnettir. Sen kur'an- kerim'i açıp okumuyorsun, hadis bilmiyorsun, zannediyorsun ki din falanca hocaya biat edip onun kölesi olmaktır. Hayır, din Kur'an'dır, sünnettir. İyi bir Müslüman olmak için evinden çıkıp bir cemaatin tımarhanesine, beyin ameliyathanesine gitmene gerek yoktur. İslam cemaatin yurdunda olan bir şey değildir. İslam, senin evinin baş köşesinde duran üstü tozlu Kur'an-ı kerimdir. Siliver tozlarını, aç bir oku bakalım hoca efendinin dedikleri hiç orada yazanlara benziyor mu? Peygamberimiz Nakşi miydi yoksa Kadiri miydi? Hz. Ebubekir hangi cemaatin mensubuydu? Hz. Ömer hangi mürşid-i kâmile rabıta yapıyordu ? Bizim şeyhimizi silsile-i saadat listesine kim yazmıştır? Allah mı? Allah ile kim konuşmuş da bizim mürşid'in silsile-i saadattan olduğunu öğrenmiştir? Neden aklınızı ceketinizin cebinde taşıyorsunuz da asıl olması gereken yere yaklaşmasına izin vermiyorsunuz?
          Peygamberimiz hayatta iken sahte peygamberler çıkmış, Hz. Ebubekir efendimiz halifeliğini sahte peygamberlerle mücadele ederek tamamlamıştır. Peygamberimizin( s.a.v) zamanında sahte peygamberler varsa bugün, bizim zamanımızda kimler yoktur ki? Mehdiler, mesihler, mürşidler cirit atıyorlar ortada. Bugün kimse çıkıp da ben peygamberim diyemez; herkes bilir ki son peygamber Hz. Muhammed'dir. Kim ki ben peygamberim derse o yalancıdır. Bu yüzden ruh hastalarını, delileri işin içine katmazsak kimse gelip de size ben peygamberim demez. Peki dini kendi menfaatleri için kullanmak isteyenler veya sapık zihniyetteki insanlar bizleri nasıl kandıracaklar? Hadis-i şeriflerde Mehdi Aleyhisselam'dan bahsedilmektedir. Ahir zamanda gelip insaları doğru yola davet edecek, adeta çivisi çıkmış dünyayı adaletle dolduracaktır. Mü'minler bu zâta itaat etmeli, onun yanında olmalıdır. Kısacası peygamberimiz zamanında sahte peygamberler vardı, günümüzde ise sahte mehdiler olacaktır. En meşhur sahte mehdilerden birisi Fethullah Gülen'dir. Biraz yaşlı olanlar çok iyi bilirler Hasan Mezarcı da kafayı tamamen yiyip iyice delirdikten sonra o da mehdi olmuştur.
          Ben dini ilmi çok fazla olmayan, ancak inançlı biriyim. Dini ilimler alanında otorite değilim. Ancak gözümün gördüğü ve yanlış olduğunu düşündüğüm bazı şeyleri anlatmaya, sizlere aktarmaya çalışacağım. Uzun bir süre halk arasında Süleymancılar olarak bilinen cemaatin yurtlarında kaldım. Süleymancılar cemaatinde şahit olduğum ve bana yanlış gelen ne varsa onları aktarmaya çalışacağım, ayrıca cemaati tanıtacağım.
                        BEYİN YİYEN CEMAAT: SÜLEYMANCILAR


          Öncelikle şunu dile getirmek istiyorum herhangi bir topluluğa bağlı değilim. Kimseden akıl almıyorum, yazmaya çalışacağım şeyler tamamen kendi yaşantımdan, bildiklerimden ve gördüklerimden oluşmaktadır. Süleymancılar cemaatine düşman olan bir topluluk, kesim beni yönlendirmiyor, kimsenin adamı değilim. Süleymancılar cemaati bir zarar görürse benim çıkarıma olan bir şey elde etmiş olmayacağım. Ancak şu var ki, cemaatten nefret ediyorum, onların zararına olacak her şey beni mutlu edecektir. Kısacası bu yazı tamamen bana aittir, yalnızca benim düşüncelerimi, fikirlerimi, gördüklerimi içerecektir. Ve tabiki tarafsız değildir; ben ve yazdıklarım bütün varlığımızla Süleymancılar cemaatine karşıyız kardeşim. Ancak cemaati kötülemek adına gerçekte olmayan yalan, yanlış şeyler uydurmayacağım, ne varsa olduğu gibi aktaracağım, sonra o yazdıklarımı kötüleyeceğim. Böylelikle cemaatte olan uygulama ve düşünceleri göreceksiniz, benim bunlar hakkında ne düşündüğümü okuyacaksınız. Eğer onlar yanlış yapıyorsa bunu anlayabileceksiniz, ben yanlış düşünüyorsam bunu da anlayabileceksiniz. Yani olay benim cemaatle kapışmamdan ibaret olacak, siz de bunu izleyeceksiniz.

ERGENEKON'DA SÜLEYMANCILAR


Ergenekon iddianamesi eklerinde bulunan, Genelkurmay Başkanlığı'nın Mayıs 2002 tarihli "İrticai Örgütlerin Tehdit Değerlendirmesi" başlıklı raporunun, Süleymancılık, Nakşibendi Tarikatı ve Kadiri Tarikatı ile ilgili bölümleri :

SÜLEYMANCILIK

1.Genel

a. Tarihi Gelişimi:

(1) Süleyman Hilmi Tunahan tarafından esasları ortaya konulan bir radikal grup olan Süleymancılar, şer'i esasları benimsemiş olmasına rağmen milli görüşçülerin fikirlerini kabul etmemektedirler.

(2) Süleyman Hilmi Tunahan, 1930-1936 yılları arasında İstanbul'da çeşitli camilerde resmi vaiz olarak görev yapmıştır. Daha sonra Süleymancıların başına geçecek olan Kemal Kaçar ile de bu dönemde tanışmıştır. Bilahare Kemal Kaçar, S. Hilmi Tunahan'ın kızı ile evlenmiştir.

(3) Bugünkü Süleymancılığın temelini, 1930'lu yıllarda "Ehl-i Maneviyat Meclisi" adı altında düzenlenen toplantılar oluşturmuştur. Süleyman Hilmi Tunahan, 1943 yılında vaizlik belgesinin iptal edilmesi üzerine Kur'an Kurslarını faaliyete geçirmiştir. 1949 yılında ilk kez Kur'an kurslarının kanunla açılmasına müsaade edilmesi üzerine de tarikat kısa sürede Kur'an kurslan vasıtasıyla yurdun her tarafına yayılmıştır.

(4) Bilahare Süleyman Hilmi Tunahan, kendisinin üç ay gibi kısa bir zamanda din görevlisi yetiştirebileceği iddiasıyla faaliyete geçirdiği Kur'an kurslarını, gönderdiği talebeleri ile yurtdışında da yayma imkânı bulmuştur.

(5) 1965 yılında yürürlüğe giren 633 sayılı "Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Yönetmeliği Hakkındaki Kanun" ile getirilen hüküm gereği, Kur'an kursundan mezun olanların Diyanet İşleri teşkilatında görev almalarının önlenmesiyle, 1966 yılı Ocak ayında, İstanbul'da üç kurucu derneğin bir araya gelmesiyle "Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri Federasyonu" hayata geçirilmiştir. Kur'an kursu açma yetkisinin Diyanet'te olduğundan bahisle devamlı takibata uğrayan teşkilat mensupları, 1971 yılına kadar tartışmalı bir şekilde faaliyetlerine devam etmişlerse de bu tarihten itibaren faaliyetlerini "Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği" adı altındaki dernekler vasıtasıyla sürdürmüşlerdir.
 [ Bundan sonra yurt açmaya başlıyorlar ve Kuran Kursu tabelalarını indirip yerine Özel öğrenci yurdu tabelaları asıyorlar. ]



b. Amacı:

Cumhuriyet'in ilanından sonra ortaya çıkan ve tarikat tanımlaması içerisinde mütalaa edilen İslamcı cemaatlerden olan Süleymancıların da nihai hedefi kendi görüşleri ile şekillenmiş İslam devletidir.

c. Stratejisi:

(1) Süleymancı kesim, dernekler yasasından istifadeyle yurt çapında geniş bir organizasyon kurmak suretiyle halkla bütünleşerek gerçek manada Diyanet hizmetinin ancak kendi mensupları vasıtasıyla verilebileceği telkinine dayalı bir hareket tarzı benimsemiştir. u
(2) Anılan kesimin Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarını ele geçirmeyi hedef alan bir çalışması, 1965 yılında yürürlüğe konan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kanunu ile engellenmiştir.
(3) Süleymancı kesim bu tarihten itibaren nihai hedef doğrultusunda;

(a) Yurt çapında kurulmuş cami ve Kuran kursu derneklerini ele geçirme,
(b) Uygun ortam buldukları her beldede statüleri aynı olan, yurt ve okul talebelerine yardım demeği (KOTYD) ve tahsil çağındaki talebelere yardım dernekleri (TÇTYD) adı altında dernekler açma,

(c) Kurulan bu dernekleri bir çatı altında toplama,
(d) Her fırsatta DİB'in çalışmalarını kötüleme ve bu kuruluşu halkın gözünde küçük düşürme,
(e) İmam Hatip Liseleri İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüleri açılması yönündeki çalışmaları sabote etme ve engelleme,
(f) DİB'deki görevlerinden uzaklaştırılan cemaat mensuplarını yurt dışına göndermek suretiyle buralarda organize olma bazında bir hareket tarzını geliştirmiş ve uygulamıştır.

2. Teşkilatı:

a. Kuruluşu:

Süleymancıların teşkilat yapısı EK-L'dedir.

b. Lider Kadrosu:

Cemaat, kurucusu S. Hilmi Tunahan'ın 1959 yılında vefat etmesi üzerine, Kemal Kaçar'ın önderliğinde faaliyetlerine devam etmiştir. Kemal Kaçar'ın 17 Haziran 2000 tarihinde vefat etmesi üzerine ise yerine Arif Ahmet Denizolgun adlı şahıs cemaatin başına getirilmiştir.
Tarikatın tüm faaliyetleri Arif Ahmet Denizolgun'un talimatlantalimatları doğrultusunda tek merkezden yürütülmektedir.

c. Yurtiçi - Yurtdışı Yapılanması:

Halen Arif Ahmet Denizolgun'un mutlak yönetimi altında bulunan Süleymancılar, Türkiye genelinde yaklaşık 800 dernek, bu derneklerce faaliyete geçirilen 1200 yurt ve pansiyon ile 16 vakıf ve 28 şirketle yurt içinde ve yurt dışında organize olmuşlardır.
Süleymancı kesimin yurtiçi organizasyonu, lider Arif Ahmet Denizolgun'a bağlı bölge ve bunlara bağlı il sorumluları şeklindedir. Teşkilat içerisinde en yetkili kurul, İstanbul Ümraniye'de kurulu bulunan "Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri Federasyonu"dur.
Teşkilatın, kurs ve okul talebelerine yardım dernekleri bünyesinde 100.000 civarında öğrencisi olduğu değerlendirilmektedir.
Yurtdışında ise ilk defa 1974 yılında Almanya'nın çeşitli şehirlerinde kurduğu camiler ile yurt dışı faaliyetlerine başlayan Süleymancılar, 1975 yılında Almanya Köln şehrinde İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB)'ni kurarak, bütün dernekleri tek çatı altında toplamışlardır. Halihazırda Süleymancılara ait Avrupa çapında 400 civarında derneğin bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bunun dışında Süleymancıların son dönemde, Avrupa alanı dışında ABD ve Asya ülkelerindeki faaliyetlerine ağırlık verdikleri gözlenmektedir

3. Yan Kuruluşları ve Destekleyen Sivil Toplum Örgütleri:

İllegal örgütlenmesine rastlanılmayan Süleymancıların legal düzeyde;

a. Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği (yurtiçi),
b. İslam Kültür Merkezleri Birliği (yurtdışı) adında örgütlenmeleri mevcuttur.

Bunun yanı sıra anılan cemaate ait;

- Kur'an Kursları ve Milli Kültüre Hizmet Vakfı (Aydın)
- İKAV/Kültür Araştırmaları Vakfı (Bolu)
- Kur'an İlimlerine ve Milli Kültüre Hizmet Vakfı (İzmir)
- Ali Hancıoğlu Vakfı (Manisa)
- Fatih Vakfı (Trabzon)
- Aziz Mahmut Hüdai Vakfı
- Eğitim ve Milli Kültüre Hizmet Vakfı (İstanbul)
- Fatih Eğitim ve Kültür Vakfı
- Halil Dağlı Vakfı (Edirne)
- İlim Yayma Vakfı
- İstanbul Kültür Araştırmalar Vakfı (İKAV)
- Mimar Sinan Vakfı
- Pir Seyyid Hasan Hüsameddin Uşşak-i Vakfı
- Tokat İli ve Çevresi Eğitim ve Kültür Vakfı (Tokat)

4. Destekleyen Basın Yayın Organları:

a. Anılan cemaate ait:

- Genç Akademi Dergisi
- Tepe Edebiyat Dergisi
- Genç Atılım Dergisi
- Gökkuşağı Dergisi
- Milli Kültür Dergisi
- Ufuk Dergisi bulunmaktadır.

b. Ayrıca Süleyman Hilmi Tunahan tarafından yazılan "Küçük İlmihal" isimli kitabı da mevcuttur.

5. Mali Kaynakları:

Süleymancıların finans kaynağını büyük ölçüde;

- Cemaat içi ve dışından yapılan ve toplanan yardımlar,
- Ticari işletmelerden elde edilen gelirler,
- Kurban derilerinden elde edilen gelirler oluşturmaktadır.

6. Ele geçirilen mühimmat, silah, araç gereç: Bu konuda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
7. Yabancı Ülkelerdeki Faaliyetleri ve Ülkelerin Örgüte Verdiği Destek:

a. Süleymancılar 1975 yılından itibaren Amerika'ya yönelik faaliyetlere girişerek, 1979 yılından itibaren bu ülkede kurumlaşmaya
başlamışlardır.

b. Halen New York'ta bulunan Fatih Cami ve Külliyesi ana karargÂh olarak kullanılmakta, bütün kararlar burada alınarak titizlikle izlenmekte
ve alt hizmet birimleri oluşturma çabalan sürdürülmektedir.

c. Genel başkanlığını Burhan Satar'ın yaptığı Fatih Camii ve Külliyesi, Amerika Müslümanlar Birliği'nin merkezi konumundadır. Bu merkeze bağlı olarak 5 cami, 11 adet vakıf ve şirket, 6 adet şube, 2 adet temsilcilik faaliyetlerini sürdürmektedir.

d. Süleymancılar, Almanya'da "Kamusal kurum olarak tanınmaları dolayısıyla resmi makamlara başvuruda bulunmuşlar ve bu hususta bazı Hıristiyan demokrat politikacılarla Almanya Büyük Mason Locası'ndan da destek görmüşlerdir.

8. Son Dönem Faaliyetleri:

Ahmet Arif Denizolgun'un göreve gelmesiyle birlikte, Süleymancı cemaat yönetiminde yaşanan değişikliklerin uygulamalara da yansıdığı, nitekim anılan şahıs döneminde yurtiçi yanı sıra yurtdışı faaliyetlere de ağırlık verildiği gözlenmektedir.

Cemaatin yurtiçi faaliyetleri kapsamında Ahmet Arif Denizolgun tarafından,
Daha önce öğrencilere öncelikle dini nosyon kazandırılması uygulamasının ikinci plana alınarak, 2001-2002 eğitim yılından başlamak üzere din ve okul eğitiminin birlikte verilmek suretiyle gelecekte cemaat yönetimini üstlenecek öğrencilerin pozitif ilimlere hâkim olarak yetiştirilmeleri talimatı verildiği ve halen cemaat yurtlarında kalan öğrencilerin okul başarı oranının %80'in üzerinde olması yönünde bir hedefin belirlendiği ifade edilmektedir
[ Bildiğim kadarıyla önceleri lise ve üniversite okumak yasakmış veya buna kötü gözle bakılıyormuş. Yurttaki tanıdığım hocalardan birini -30 yaşın üzerinde- döverek liseden almış, kaydını sildirip hoca yapmışlar. Bize sürekli siz çok şanslısınız derdi. Öyle zannediyorum ki okul yüzü görmemiş kokainman sürüsüyle güç sahibi olunamayacağını o dönemde anladılar. Kızları okutmak bugün hala yasaktır.]

Bunun yanı sıra Süleymancıların;

- Üniversite giriş sınavında başarılı olan öğrencilerin halkla temasının daha çok olması nedeniyle tıp alanında eğitim görmeye teşvik ettikleri,
- Mevcut öğrenci yurtlanılın ilgili kamu kuruluşlarınca kontrolünü engellemek amacıyla cemaat mensubu şahıslara satılmasının gündeme getirildiği,
- İstanbul'da cemaate ait bir vakıf arsası üzerine hastane yapma arayışı içerisinde oldukları ve Erzurum'da granit işine girmek üzere hazırlık yaptıkları belirlenmiştir.

Ayrıca her yıl kurban bayramında büyük oranda deri ve et toplayan Süleymancıların bu yıl gerek yurtiçi gerekse yurtdışında vekalet yoluyla kurban kesme şeklinde bir hareket tarzı belirlemiş olmalarına rağmen bu yıl birçok Avrupa ülkesinin kurban kesimine müsaade etmemesi sonucunda, 2002 kurban gelirinin 2001 yılının gerisinde kaldığı öğrenilmiştir.

Bu arada Ahmet Arif Denizolgun tarafından Avrupa'da faaliyet gösteren Süleymancı unsurlara gönderilen bir talimatla, Türkiye'deki üniversitelerde eğitim gören öğrencilerin yatay geçiş yaparak Avrupa ülkelerinde eğitimlerine devam etmeleri imkânlarının araştırılmasının, öğrencilerin barınma, yemek gibi temel ihtiyaçlarının o ülkedeki cemaatin katkılarıyla karşılanması için gerekli hazırlıkların yapılmasının istendiği belirlenmiştir.
Cemaatin yurtdışı faaliyetleri kapsamında ise,
Son dönemde Süleymancıların Avrupa'ya göre yeni sayılabilecek diğer yurtdışı açılımlarda önemli mesafeler aldıkları gözlenmektedir.

Bu bağlamda cemaatin;

- Finlandiya ve Brunei Sultanlığında faaliyet yürütmeye başladığı,
- Fas'ta açtığı kuran kursu kanalıyla Afrika'ya, ilk açılımını gerçekleştirdiği,
- Ukrayna'da faaliyetlerinin geliştirilebilmesi için Kiev'de bulunan Müslüman toplumun temsilcileriyle ilişkilerin geliştirilmesine çalışıldığı,
- Ganalı Devlet yöneticileri tarafından cemaate ülkede dini eğitim vermeleri yönünde teklif sunulduğu,
- Bulgaristan Kırcali müftüsünün cemaatten bölgede yurt açmalarını talep ettiği, cemaatin Balkanlardaki faaliyetlerinin "Balkanlar Eğitim ve Kültür Derneği" tarafından yürütüldüğü, böylece bu ülkedeki Bektaşileri kendi lehinde etkilemeye çalıştığı,

- Cemaatin Ramazan ayı boyunca Almanya ve cemaatin faaliyetlerini yürüttüğü diğer ülkelere 20.000 din görevlisi gönderildiği,
- Cemaatin Almanya'da kesilen kurban etleri üzerine "İslami usullere göre kesilmiştir" mührünün patentini alarak, Almanya'da kurban kesme konusunda tekelleşmeye çalıştığı,
- Bosna-Hersek ve Arnavutluk'ta dağıtılmak üzere içinde dini ibarelere yer verilen 10.000 takvim hazırlandığı,

- Gürcistan'daki faaliyetlerinin karşılanması için Gürcü asıllı cemaat mensuplarından bağış topladığı tespit edilmiştir.
9. Değerlendirme: Süleymancıların yurtiçinde;
- İrtica ile mücadele uygulamaları çerçevesinde hükümetin, ilköğretim öğrencilerinin özel yurtlarda barınmayacağı ve kuran kurslarının denetim altına alınması kararları nedeniyle, yasal boşlukları değerlendirerek taban genişletme faaliyetlerini sürdüreceği,
- Cemaat potansiyelini ticari alanda değerlendirme amaçlı bir uygulamayı hayata geçirmeye çalışacağı, Yurtdışında ise;
- Almanya'da IGMG başta olmak üzere mevcut pek çok kuruluşun yasaklanması ihtimaline karşın İslam dinini temsil eden kuruluş statüsü almak üzere çalışmalarda bulunacağı,
- Süleymancı anlayışın, balkanlarda özellikle Bektaşiler içerisinde taban bulması için çaba sarf edeceği,
- Fethullah Gülen Nurcu grubu örneğinde olduğu gibi yurtdışında eğitim ve sermaye alanlarındaki faaliyetlerini arttırarak sürdüreceği değerlendirilmektedir.
Ayrıca cemaatin yabancı ülkelerle artan ilişkilerinde cemaate ait kuran kurslarında eğitilen yabancı öğrencilerin oluşturduğu kadroların etkin olduğu kıymetlendirilmektedir.

Kaynakça
Kitap: ERGENEKON BELGELERİNDE FETHULLAH GÜLEN VE CEMAAT
Yazar: NEDİM ŞENER

SÜLEYMANCILARIN GİZLİ OLMAYAN YAPISI

                     
                            BEYİN YİYEN CEMAAT: SÜLEYMANCILAR
                       Süleymancılar'ın gizli olmayan yapısında 3 farklı sınıf vardır:
                                     1)Hocalar      2)Talebeler      3)İhvanlar
                                                      HOCALAR

Talebeler yaklaşık olarak 4 yıl çeşitli kitap ve dersleri okurlar. Sonra 1 yıl da tekâmül okuyup icazet alırlar. İcazet, yapılan bir törende cemaatin lideri A. Ahmet Denizolgun tarafından verilir. İcazet alan hoca olur.
Kursta(yurt) dâimi hizmet eden(hocalık yapan) bekar hocalar kursta yer, içer, barınır ve 450-500 TL hediye (maaş) alırlar. Evli olanların kira giderleri karşılanır 1200 TL civarında hediye verilir; kira giderleri ile beraber toplamda aldıkları 2000 TL civarındadır.
Bekar hocalar evlenebilmek için idarecisinden izin alırlar. İzinsiz evlenmek kesinlikle yasaktır. Sadece evlilik konusunda değil her konuda izin almak cemaatte çok önemlidir. İzinsiz hareket etmek çok büyük bir suç kabul edilir. Evlenebilmek için idarecisinden izin isteyen hocaya idarecisi bazı şartlar koşabilir. Genel olarak evlenebilmek için askerliğini yapmak,25 yaşını doldurmak gerekir. Evlilik çok önemlidir çünkü hoca efendinin evlendiği kişi onu cemaatten uzaklaştırabilir. Bu konuda “iki şey hocaya kıç attırır: askerlik ve evlenmek.” denilir. İdareci bekar hocaya evlenme izni vermezse bekar hoca evlenebilmek için izin verilmesini bekler.
Bekar hocanın evleneceği kişinin diğer cemaatlerden olmamasına dikkat edilir, çünkü hoca evlendiği zaman eşinin cemaatine transfer olabilir. Zaten diğer cemaatler sevilmez, istenmez. Bekar hocanın evleneceği kişiyi hoca kendisi seçebilir, hocanın ailesi seçebilir/bulabilir. Ancak bekar hocalar cemaate yakın olan zengin ailelerin çocuklarıyla da evlendirilmeye çalışılır. Böylece zengin aileler cemaate daha çok bağlanır, para kaynağı elde edilir.
Hocaların izinsiz markete gitmelerine bile hoş bakılmaz. Her şey izinle yapılır. Bir hocanın yıllık izni yaklaşık olarak 10 gündür. Bu izni de tek seferde kullandırtmazlar. Ancak düğün,ölüm gibi özel durumlarda birkaç günlük izin verilebilir.
Her yurdun bir idarecisi -yurt/kurs mesulü vardır. Yurt mesulünü merkez belirler. Yurttaki diğer hocalar bu idareciye tam olarak itaat etmek zorundadır. Cemaatte itaat çok önemli bir yere sahiptir. “Bizim yolumuz itaat yoludur.” denilir.
Yurt idarecisinin üzerinde mıntıka mesulü vardır. Mıntıka mesulü birbirine yakın olan bir kaç yurttan sorumludur. Örneğin Vefa, Şehzadebaşı, Edirnekapı, Sultanahmet yurtlarının mıntıka mesulü Vefa yurdunun idarecisidir, vefa merkez kurstur.
Yurt idarecisinin ve mıntıka mesulünün üzerinde bölge idarecisi vardır. Birkaç vilayetten bölgeler oluşur. Örneğin Giresun-Gümüşhane-Trabzon illeri bir bölgedir ve Trabzon bölgesini oluşturur.
Cemaatte geçerli olan kural, kanun, yasa, tüzük vs. yoktur İşler tamamen idarecilerin ve merkezin talimatları ve insiyatifi ile yürütülür. Ancak bu durum son yıllarda değişmeye başlamıştır. Çeşitli komisyonlar kurulmuş ve bu komisyonların verdiği kararlar uygulanmaya başlamış, öğrenci kayıtlarında merkezi sisteme geçilmiş, cemaat resmileşmeye başlamış, teşkilatlanmaya önem verilmiştir.

Doğrudan merkeze bağlı olan eğitim komisyonu, dahili ders komisyonu, muhasebe komisyonu gibi komisyonlar kurulmuştur. Komisyonlar yurt ve mıntıka idarecilerinin üzerinde yetkiye sahiptir ve komisyonların aldıkları kararlar cemaat merkezinde onaylandıktan sonra uygulanırlar.

Yurtlarda her hocanın özel bir görevi vardır. Bütün hocalar dini derslere girerler bununla beraber muhasebe, yazı işleri, resmi işler, bilgilerin merkeze gönderilmesi vs konularında iş taksimi yapılmıştır. Yurttaki hocalar sırayla nöbetçi olurlar. Nöbetçi hoca talebeleri sabah namazına kaldırır, yurda giriş çıkışları kontrol eder, izin varsa yurttan ayrılmaz gelen misafirlerle ilgilenir vs.

Yurttaki programları hocalar yürütür. Talebelerin içerisinden seçilen bir kurs başkanı vardır ve başkan yarı hoca gibidir, programların uygulanmasında hocalara yardım eder. Talebeler hocalara abi derler.

Önceki yıllarda okul hayatında başarısız olan, eğitimini yarım bırakan, ilkokul veya lise  mezunu olan hocalar varken bu durum son yıllarda değişmiştir. Artık üniversite mezunu mühendis, mimar, doktor, hukukçu hocaları da görmek mümkündür. Bu son yıllarda cemaatte meydana gelen zihniyet değişiminin bir sonucudur.

                                                   TALEBELER

İki tip talebe vardır. İlki okula gitmeyen, kolay kolay güneş yüzü göremeyen, işi gücü yurtta sabahtan akşama kadar derse girmek, kendisine verilen işleri yapmak olan dâimi grup talebeleridir. Bunlar genellikle ilkokul veya lise mezunu maddi durumları pek de iyi olmayan çocuklar/gençlerdir. Ayrıca önceki yıllarda okula gitmeye pek hoş bakılmadığından cemaate yakın aileler çocuklarını okutmayıp kurs hocası yapmışlardır. Dâimi grup talebeleri garantili hoca adaylarıdır. Kendilerine söylenen, öğretilen ne varsa hayatlarındaki gerçek onlardır.
Diğeri ise eğitimine devam eden; ilkokul, lise, üniversite okuyup aynı zamanda yurtta derse giren, yurttaki programlara katılan talebelerdir. Genellikle akşamları saat 6’da 1 saat 45 dakika süren dini derse katılım zorunludur. Hafta sonları cumartesi günü öğleye kadar ders olur, sonra Pazar günüyle beraber 1,5 günlük izin başlar. Bu izin çarşı izni gibidir, özelliği dini dersin olmamasıdır. Bu izinde il dışına, küçük yerlerde ilçe, kasaba, köy dışına çıkılamaz. Memleketi uzak olanlar evine gidemezler, sadece evi okuduğu şehirde olanlar ailesinin yanına gidebilirler. Yani yurt bir barınma yeri değil, cemaatin eğitim verdiği yerdir. Evi kaldığı yurtla aynı sokakta olup da yurtta kalan talebeler vardır ve pek bi sevilirler. Ailesi uzakta olan talebeler için aylık izin vardır. Cuma günü yurttan çıkılır ve Pazar günü yurda dönülür. Yaz tatilinde ise iki haftalık bir izin vardır; bu izin son yıllarda bir aya kadar uzatılmıştır. Bayram günleri bir haftayı geçmeyen birkaç günlük izinler olur. Kurban bayramının ilk günü yurtta geçirilir, sonra ev izni verilir. Kurban bayramında her yurtta kurbanlar kesilir, bunu hocalar, talebeler, ihvanlar yapar. Genellikle bayram öncesinde iş taksimatı yapılır. Kesilen kurban sayısı bazen yüzlerle ifade edilebilir, bunun için talebe ilk gün izne gidemez. Yarıyıl tatilinde ise 5-10 günlük izin vardır. Tüm bu izinlerden vaktinde dönmeyenler yurttan atılmakla tehdit edilirler ve genelde yurttan atılırlar. İzin çok kısıtlıdır ve “ilim öğrenmenin şartı gurbettir.” denilir. Diğer resmi tatillerde ve bayramlarda izin yoktur ve gün boyu derse girilir.
Çoğu talebe aylarca ailesinden uzak kalır. Ben 10 ayda bir yazın gider aileme yardım ederdim. Talebenin kursun dışındaki yaşantısı elden geldiğince kısıtlanır.
                                                 İHVANLAR

İhvanlar, yurda gidip gelen, Çarşamba ve Perşembe günleri yapılan hatm-i nakşi ve hatm-i kâdirilere katılan vatandaşlardır. Her ihvanın bağlı olduğu yurt farklıdır ve herkes yalnızca kendi yurduna gider başka bir yurda gitmez. İhvanlar zengin, fakir, eğitimli, eğitimsiz, devlet memuru, tüccar, esnaf toplumun her kesiminden insanlardır. Kimi talebelik yapmış ama hoca olmadan yurttan ayrılmış kimi 50 yaşından sonra cemaatle tanışmıştır. Yani bazı ihvanlar cemaat hakkında çok şey bilirken bazıları çok az şey bilir ve amacı yurda gidip zikir yapmaktır. İhvanlar için Çarşamba ve Perşembe günleri sohbet yapılır, bazen buna talebeler de katılır.
Cemaatin gelirlerinin büyük bir kısmını ihvanlar sağlar. Fitresini, zekatını, kurbanını genellikle yurda bağışlarlar. Pek çoğu çocuğunu yurda vermiştir. Mesela benim babam da ihvan. Hocalar ve talebeler gibi cemaatin tam içerisinde değildirler, normal bir yaşamları vardır ancak cemaat için önemleri çok büyüktür.

SAHTE MEHDİ SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN KİMDİR?

             SİLSİLE-İ SÂDÂT'IN  33.VE SON HALKASI

                      SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN(K.S.)

          Süleyman Hilmi Tunahan(K.S.) Efendi Hazretleri Rumi 1304(Hicri1305,Miladi 1888) senesinde -Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan- Silistre'nin Hazergrad kasabasının Ferhatlar Köyü'nde dünyaya geldiler.Babası Hocazâde Osman Efendi ise, tahsilini İstanbul'da tamamlamış ve Silistre'nin Satırlı Medresesi'nde yıllarca müderrislik etmiş mâruf bir dersiâmdır.Annesinin adı Hatice Hanım'dır.Dedesi ise, Kaymak Hâfız namı ile meşhur bir zat olup 110 yaşına doğru vefat etmiş olan Mahmud Efendi'dir.
          Hocazâdeler olarak bilinen bu asil ailenin ceddi İdris Bey'e dayanır.İdris Bey, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Tuna Han'ı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvic edilmiş bir zâttır.
          Babası Osman Efendi, İstanbul'da tahsiline devam ederken, dikkate şâyân bir rüya görmüştür.Rüyasında, vücudundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp dünyaya ışık kaçtığını görür.Gördüğü rüyasını "sulbünden gelecek bir evladının dünyayı mânen aydınlatacağı" şeklinde tabir eder.
          Silistre'ye dönünce evlenir.Dünyaya gelen Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil ismindeki dört oğlundan rüya tabirine muvafık düşecek istidadı Süleyman Hilmi'de görür. Onun yetişmesi için hususi bir ihtimam gösterir.

                        İSTANBUL'DAKİ TAHSİL HAYATI

         Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.) ilk tahsilini Satırlı Medresesi'nde ve Silistre Rüşdiyesi'nde yaptı.Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından İstanbul'a gönderilir.Babası onu İstanbul'a gönderirken şu tavsiyede bulunur:

         -Oğlum, Usûl-İ Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun.Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun.

         İstanbul'da Fatih Medreseleri Dersiâmlarından ve devrin meşhur âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi'nin ders halkasına oturdu ve birincilikle icâzet aldı.
         1329(1913)' de Süleymaniye, Dâru'l Hilâfeti'l Aliyye Medreseleri , Kısmı Âli (Sahn) Medresesi'nde kaydolmuş Eylül 1916'da 4. Sınıfı bitirmiştir.Aynı sene 17 Eylül 1916'da ihtisâsını(Doktora) yapmak üzere Süleymaniye Medreseleri, Medresetü'l Mütehassisîn'in Tefsir ve hadis şubesine girdi.İlk iki seneyi muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 senesinde 20 arkadaşıyla birlikte kendilerine Şeyhül-islamlık makamının teklifi ve padişah Mehmet Vahidüddin Hân'ın tasdiki ile İstanbul Müfettişliği Ruûsu verilmiştir.1919'da Medresetü'l Mütehassisîn'in Tefsir ve Hadis şubesinden birinci derece ile mezun oldu.
          Medresetü'l Mütehassisîn'e girmeden önce Medresetü'l Kuzât'ın (Hukuk fakültesi) da giriş imtihanını birincilikle kazandılar.Fakat bunu büyük bir sevinç ile pederine mektupla bildirdiği zaman babasından şu telgrafı alır:

           "Süleyman, ben seni Cehenneme göndermek için İstanbul'a göndermedim."

           Pederleri bu telgraf ile kendisine, peygamber Efendimizin "Üç kadî'den ikisi cehennemdedir." mealindeki Hadîs-i Şeriflerini hatırlatıyorlardı.
         Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.) pederine verdiği cevapta "Kendisinin asla Kâdîlik mesleğine sülük etmeye niyeti olmadığını,maksadının,devrinin bütün zâhiri ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu" bildirdi ve Medrese-i Süleymaniye'nin Tefsir ve Hadis kısmından diplomasını alıp Dersiâmlarından olduğu gibi Medresetü'l Kuzât'tan da mezun olup Kâdîlik rütbesini aldılar.Böylelikle devrinin aklî ve nakli ilimlerinde en yüksek dereceyi ihraz etmiş oldular.
         Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât'ın 33. Ve son halkası kendilerinin nasibi olduğundan Seyyidler zincirinin 32.halkası Selahuddîn İbni Mevlâna Sirâcüddin (k.s.) Hazretlerinden manevi seyru sülûkunu tamamladıktan sonra tecelliyât'ın büyüklüğünden üstâzı kendilerine İmâm-ı Rabbani Müceddidi Elf-i Sâni Ahmed-i Farklı Serhendi(k.s.) Hazretlerinin nisbeti ruhaniyesine teslim ettiler.Dünyanın şu son zamanlarında ilahi feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr-ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sâhâsına çıkardılar.Halen de çıkarmaktadırlar.
         Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri,16 Eylül 1959 Çarşamba günü dâr-ı bekâya irtihal buyurdular.Ancak tasarruf ve irşadları tamamıyla ve kemâliyle berdevamdır.
         Cenab-ı Hakk sevenleri ve bütün Mü'minleri şefâtlerine nâil kılsın.

        Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri'nin, şeriat-ı tarikat ile alakalı mühim izahları şöyledir:

         Tarikat ve Hakikat,Şeriatın sureti ile halıları meyanında mütevassıttır.Sûret-i şeriat velayet kemallerinin şecere-i tayyibesi,nübüvvetin kemâlâtı ise ,o sûretin halılarının semeresi gibidir.Velâyetin bütün kemâlatının ümmehâtı,sûreti şeriatın neticeleridir.Nübüvvetin kemâlâtı da hakikat-ı şerîatın semereleridir.Tarikat ve Hakikat ,şerîatın mütemmimleridirler...
         Yine mâlumları olsun ki,Şeriat, üç cüzden mürekkebdir.Bunlar da ilim,amel ve ihlâsdan ibarettir.Bu üç cüzün her biri tahakkuk etmedikçe ,şerîatın kemâli tahakkuk eylemez.Ne zaman ki, şerîat tahakkuk eder,rızây-ı Bârî hâsıl olur.Rızay-ı Mevlâ ise,bütün dünyevi ve uhrevi saâdetlere değildir.
         Tarikat ve Hakikat üçüncü cüz olan ihlâsın tekmîlinde şerîatın hâdimleridir.Anın içün "Tarikat ve Hakikat ,şerîatın hâdimleridir." denilmiştir.Bunları tahsilden maksud,tekmîli şerîat olup,şeriatın dışında hiçbir emir yoktur.


   ( Arkadaşlar yukarıdaki bilgileri Süleymancılar cemaatinin kendi mensuplarına verdikleri Kitapçıktan aldım. Süleymancılar Süleyman Hilmi Tunahan'ın mehdi olduğuna inanırlar. Ancak Süleyman Hilmi Tunahan'ın böyle bir iddiası yoktur.)

                       Vikipedi'de Süleyman Hilmi Tunahan


                 Süleyman Hilmi Tunahan (1888, Silistre - 16 Eylül                   1959; Üsküdarİstanbul), din adamıâlimmutasavvıf.

                                                      Şahsiyeti

              Osmanlı Devleti egemenliği döneminde Silistre olarak bilinen, bugünkü adıylaBulgaristan'ın Silistre şehrinin bir köyü olan Ferhatlar'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Silistre'de yaptıktan sonra 1907'de medrese tahsili için İstanbul'a geldi.Nakşibendiye Silsile-i saadat büyüklerinden olup otuzüçüncü ve son halkası olarak sevenleri tarafından kabul edilir. İstanbul'da Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı olarak selatin camileri adıyla bilinen, aralarında Sirkeci'de bulunan Yeni CamiiFatih semtine bağlı olan Şehzade Camii gibi dini mekanlarda görev yaptı. Vefatından önce Sultan Ahmet Camii'nde görevliydi.

                                               Hayatı


              Süleyman Hilmi Tunahan, İstanbul'da, 1924 ile 1959 yılları arasında insanlaraKur'an öğretmek için özel bir eğitim sistemi geliştirdi. Bu yolla çok sayıda öğrenci okuttu. Tunahan'ın medreseleri mevcut Cumhuriyet dönemi yasalarına aykırı olduğu için eğitim faaliyetleri gizlilik içinde yürütüldü. Süleyman Hilmi Tunahan, Süleymancılık akımını kesin bir dille reddetmiştir. Süleyman Efendi, 1959 yılında devletin bir memuru olarak vefatından sonra da uzun bir dönem bu eğitim faaliyetleri gizli kalmıştır.
Tunahan, 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun çıkması üzerine merkezi İstanbul'da bulunan Müderrisîn Cemiyeti'ne mensup 500 civarında din adamını acilen toplantıya çağırdı. Kendisi o tarihte bu cemiyetin idare heyeti azası ve Katib-i Umumisi (Genel Sekreter) idi. Tunahan burada yaptığı tarihi konuşmasında, dinin devamının kendi ellerinde olduğunu, her birinin 2 öğrenci yetiştirmesi halinde 2 nesil daha dinin unutulmayacağını anlattı.[1] Aynı toplantı sonunda resmî makamlara gönderdiği bir telgrafta "Biz aşağıda isim ve imzaları bulunan dersiamlar hiçbir ücret talep etmeden Müslüman çocuklarından arzu edenlere din dersi vermeye hazırız" diyerek izin istedi, ancak resmi makamların "Memlekette Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüktedir. Hilafına hareket şiddetle ceza-i müstelzimdir" cevabı üzerine kendisi ve birkaç dersiam dışında din adamlarının tamamı geri adım attılar.[2] Okutmaya talebe bulamayıp kendi kızlarını okutarak başlamış, daha sonra birer ikişer talebeleri artmıştır. Kur'andersleri gizlilik içinde, izbe ve soğuk mekânlarda, şehir içi taksi yolculuklarında, tren kompartımanlarında yürütülmüştür.
Daha 30 yaşındayken profesör unvanı alan Süleyman Hilmi Tunahan, aynı zamanda hukuk fakültesini yüksek dereceyle bitirmiştir. Çok sayıda Kur’an kursu hocası, vaiz ve müftü yetiştirmiştir. Tunahan’ın en önemli eseri Kur'anokumayı kısa zamanda öğreten “Elif Cüzü”dür. Kendisi kitap yazmaktan çok kitapları yaşayacak ayaklı kitap yetiştirmeyi uygun görmüştür. 1970 yılında dönemin hükümeti tarafından öğrencilerinin oluşturduğu grupların çalışmaları serbest bırakılarak okulları resmen tanındı.[